İçeriğe geç

Türkiyede kanyon nerede var ?

Hızlı cevap: Türkiye’nin hemen her bölgesinde kanyon var. Karadeniz’de Valla–Horma–Tokatlı, Akdeniz’de Saklıkent–Köprülü–Göynük–Tazı, İç Anadolu’da Ihlara, Ege’de Ulubey, Doğu Anadolu’da Karanlık (Kemaliye), Marmara’da Ballıkayalar–İnceğiz gibi örnekler öne çıkar; ama asıl mesele “nerede var?”dan çok “nasıl korunuyor ve yönetiliyor?”

“Türkiye’de kanyon nerede var?” sorusu yanlış: Asıl soru, kanyonları kime ve nasıl bıraktığımız

Kusura bakmayın ama artık liste ezberlemek istemiyorum. Saklıkent nerede, Valla kaç metre, Ihlara’nın kaç basamağı var… Bunları iki dakikada arama motoru da söyler. Benim derdim başka: Türkiye’nin kanyonlarını birer “selfie fonu”na mı indirgedik? Ziyaretçi güvenliği, taşıma kapasitesi, yerel halkın payı, vahşi turizmin bıraktığı çöp… “Nerede var?” kolay; “ne yapıyoruz?” zor. Gelin, hem konumları kısaca yerli yerine koyalım, hem de rahatsız edici soruları masaya yatıralım.

Harita üstünde kanyonlar: Evet, çokuz; peki akıllı mıyız?

Karadeniz: Kastamonu’da Valla ve Horma; Safranbolu’da Tokatlı; Artvin’de Cehennem Deresi. Dik duvarlar, yağışlı iklim, kırılgan ekosistemler.

Akdeniz: Muğla–Antalya hattında Saklıkent; Antalya’da Köprülü, Göynük ve Tazı. Yaz kalabalığı ve “hızlı macera” ekonomisiyle sınanan kanyonlar.

İç Anadolu: Aksaray’daki Ihlara (Melendiz’in oyduğu derin bir kitap gibi).

Ege: Uşak’taki Ulubey (ölçek olarak dev, yönetim olarak tartışmalı).

Doğu Anadolu: Erzincan/Kemaliye’de Karanlık Kanyon (jeomorfolojinin ağır sikleti).

Marmara: Kocaeli’de Ballıkayalar, İstanbul/Çatalca’da İnceğiz, Kazdağları çevresinde derin yarıklar ve kollar.

Gördünüz mü? Dağınık değiliz; zenginiz. Peki bu zenginliği nasıl kullanıyoruz?

Zayıf halkalar: Güvenlikten daha zayıf olan, ciddiyetimiz

Kanyon demek dar taban, dik duvar, ani taşkın demek. Yani “yüksek risk, yüksek sorumluluk.” Buna rağmen kaç noktada gerçek zamanlı uyarı sistemi, debi takibi, kayma–blok düşmesi sensörü var? Kaç belediyede “kanyon taşıma kapasitesi” hesaplanıyor? Kaç rotada standartlaştırılmış yön tabelası, kaçış noktası, kurtarma planı mevcut?

Provokatif soru: Bir cam teras koyup bilet kesmek mi koruma; yoksa önce risk haritası çıkarmak mı?

Tartışmalı başlık 1 — Ücretlendirme ve adalet

Otopark, kapı, teras, zipline… Hepsi ücretli olabilir; itirazım yok. Ama bu paranın ne kadarı patika bakımına, habitat korumasına, yerel rehber eğitimine gidiyor? Her şey “gişe gelirine” sıkışınca kanyon, bakıma değil, “daha çok ziyaretçi”ye yatırım alanına dönüşüyor.

Bir önerme: Gelirlerin belirli yüzdesi zorunlu olarak ekosistem hizmetlerine ve yerel kooperatiflere aktarılsın.

Tartışmalı başlık 2 — HES, maden ve “görünmez” tahribat

Kanyonlar suyla var. Su rejimiyle oynadığınızda, sadece manzarayı değil jeomorfolojik süreci de koparırsınız. Taban akışının zayıflaması, sediman taşımanın değişmesi, habitat parçalanması… “Elektrik ucuzladı” diye seviniyoruz da, kanyonun binlerce yıllık arşivini ucuzlatıyoruz farkında mıyız?

Provokatif soru: Bir kanyonun ömrünü kısaltan bir projeye “kamu yararı” diyebilir miyiz?

Tartışmalı başlık 3 — Influencer turizmi ve çöp ekonomisi

Bir reels, on bin ziyaretçi. Harika. Peki o on bin kişiden kaçının yanındaki poşet geri dönüyor? Kanyon tabanı, su seviyesinin yükseldiği ilk yağmurda bir çöp konveyörüne dönüşüyor. “Geleni kovalamayalım” kaygısıyla “gelene kural hatırlatamıyoruz.”

Basit kural: Girişte depozitolu çöp poşeti–çıkışta iade. Kuralı koy, denetimi yap, sürdürülebilirliği gerçek kıl.

Kanyonları deneyimlemek mi, tüketmek mi?

Kanyon bir “adrenalin havuzu” değildir; önce bir jeolojik süreç. Rehberli yürüyüş, mikroiklim–bitki–kayacın dili… Anlatı kurmadan deneyim, “harcayıp geçme”ye dönüşür. Her kanyonda “rotayı koş, fotoğrafı koy, gerisini boşver” ezberi hâkim olursa, bir gün elimizde güzel fotoğraflar ve kötü hatıralar kalır.

İyi örneğin anatomisi: Üç ayaklı model

1) Bilim temelli koruma: Debi sensörü, kaya düşmesi risk haritası, habitat izleme.

2) Ziyaretçi yönetimi: Rezervasyon/kota, tek yön patika, sessiz alan–faaliyet alanı ayrımı.

3) Yerel paydaş: Gelirin payı, kooperatif rehberlik, yerel ürün önceliği.

“Nerede var?” listesini yine de istiyorsan, işte kısa ve dürüst bir rehber

Doğa gücü ve dramatik ölçek: Valla (Kastamonu), Karanlık/Kemaliye (Erzincan).

Ulaşılabilirlik ve popülerlik: Saklıkent (Muğla–Antalya), Köprülü (Antalya).

Kültür ve yürüyüş: Ihlara (Aksaray), Tokatlı (Safranbolu).

Şehirden kaçış: Ballıkayalar (Kocaeli), İnceğiz (İstanbul/Çatalca).

Geniş ölçekli jeomorfoloji: Ulubey (Uşak).

Vahşi ve kırılgan: Cehennem Deresi (Artvin), Göynük–Tazı çevresi (Antalya).

Liste var; ama uyarı da var: Popüler olan kırılgandır. Ayak iziniz, bütçeniz kadar ağır basar.

Harekete geçirme çağrısı: “Güzel fotoğraf” için değil, “uzun ömür” için plan yapalım

Şimdi provokatif sorular:

— Bir kanyonun kapısına turnike koymak mı, yoksa taşıma kapasitesini bilimsel belirlemek mi daha dürüst?

— HES/maden ruhsatı “uzak bir vadi sorunu” mu, yoksa hepimizin su–sediman–ekosistem güvenliği meselesi mi?

— Gişe gelirini “etkinlik”e mi, yoksa “bakım–izleme”ye mi harcayacağız?

— Influencer çağında “kural” koymak geri kafalılık mı, yoksa ortak mirası korumanın ilk adımı mı?

Cevaplar zor değil, niyet zor. “Türkiye’de kanyon nerede var?”ı ezberlemekle gurur duymak yerine, şu cümleyi kurmanın zamanı: Türkiye’de kanyon nasıl yönetiliyor? Çünkü coğrafya cömert; biz akıllı olursak bu miras, çocuklarımıza yalnızca bir fotoğraf filtresi değil, canlı bir ders kitabı olarak kalacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet giriş yapsplash